16 Aralık 2013 Pazartesi

Tropico


Lana'ya kocaman bir yer ayıracağım ama ondan önce yaklaşık 10 gün önce yayınlanan bu kısa büyük bir film tadındaki kısa filmi sizlerle paylaşmak istiyorum; 3 ana şarkı var içinde, benim en sevdiğim ve önceden de dinlediğin Body Electric şarkısının olması beni çok sevindirdi..
Aslında Tropico hakkında anlatılacak çok şey var, simgeleştirmeler, sembolleştirmeler, atıflar efendime ne söyleyeyim dini, kültürel, sosyal atıflar bir tek ben yokum içinde :D
En yakın zamanda Tropico'nun analizini yapıp sizinle paylaşmak isterim..

20 Kasım 2013 Çarşamba

Sorunlar



    Sanırım mümkün değil ama aranızda cildi ile sorun yaşıyan arkadaşlarımız var mı? Eğer yaşadığınız sorunlar varsa yorum olarak yazın veya mail atın, elimden geldiğince yardımcı olacak bir yazı yazayım :))
   boyboleyn@gmail.com

10 Kasım 2013 Pazar

09:05

   Mavi gözlü dev; seni bugün büyük bir saygıyla anmaya çalıştım. Artık bazı aptal insanlar, sana düşman ve sevmedikleri gibi saygıda duymuyorlar. Onlardan nefret ediyorum. Herkes kesinlikle seni sevmek zorunda değil ama sana, silah arkadaşlarına ve binlerce şehide saygı duymak zorundalar.
   Bugün dersteyken, o acı siren sesini duyduğum anda ayağa kalktım, ne kadar büyük bir risk aldığımı biliyordum sonuçta lanet olası cemat dershanesine gidiyordum. Ama sana ve silah arkadaşlarına saygım daha büyüktü ve bir asker çocuğu olarak bunu yapmalıydım! Kalbim yerinden çıkacak sandım, o yobaz hayvanların bana bişiler yapacağından öyle korktum ki, hayatımda hiç bu kadar dizlerim titrememişti, az daha düşecektim. 1 dakikacık saygı duruşunu yapamayacaksam nasıl bir Türk genciydim ben? Silah arkadaşların cephelerdeyken gözlerini kırpmadan günlerce geçirirken ben 1 dakika boyunca ayakta kalamayacaksam ve bu zoruma gidicekse nasıl Türk sıfatını alırdım ben? 28 kişilik sınıfta saygı duruşuna geçen arkadaşına saygı duymuyorsan ve Atalarına laf ediyorsan sen Türk genci misin?



    Sana, bize bıraktığın vatan için minnettarım, ardında bıraktığın her şey için teşekkürler.
Varlığım Türk Varlığına Arman Olsun!                 



29 Eylül 2013 Pazar

2020 Olimpiyatları

 2020 Olimpiyatlarının İstanbul'da yapılmayacağına çok sevindiğimi, sizlere söylemek isterim.. Olimpiyatların 2020 yılındaki ayağının Tokyo'da yapılacağına daha çok sevindim, tüm japon/çin halkının çekik gözlerinden öperim...

Gelelim neden bu olaya sevindiğime, önce kabaca nedenlerini söyleyerek başlayacağım; doping skandallarımızdan söz etmeme bile gerek yok diye düşünüyorum, onun haricinde aslında İstanbul'da en az Tokyo kadar gelişmişlik vaat ediyor, ama tabiki Tokyo daha gelişmiş bir şehir ayrıca, spor bakımından daha çok şey sunar sizlere. Hemen hemen her spor dalında mutlaka başarıları dereceleri vardır. Bünyesinde gerçekten çalışkan ve ne istediğini bilen insanlar barındırıyor. Onlara hayran olmamak cidden elde değil, bu çekik gözlülerde gerçekten iş var :))


                                                             Badminton

   Bizim her spor dalında başarımız maalesef yok buna, rağmen sözüm ona Akdeniz Oyunlarında/Olimpiyatlarında 46 altın madalya ile sıralamada 2.liğe oturduk, bunun nasıl olduğunu hala anlamadım.. Orası benim için hala bir merak konusu neyse konumuz Akdeniz Oyunları değil..


    Adamların tanıtım reklamlarında resmen, "bize gelin, biz spora ve sporcuya önem veriyoruz" diye bas bas bağırıyor. Filmde birileri koşuyor, birileri zıplıyor, toplar atılıyor, bir hareket falan, bir bereket her karesi dolu dolu sporla geçiyor.. Bir kere, spora olan inanıcı gösteriyorlar.. Umutlar, mutluluklar, heyecanlar, küçükler oyuncular, büyükler oyuncular, paralimpik sporcular vs vs..

   Ayrıca Tokyo sporcuya tapıyor, İnsanları spora teşvik etmek için elinden gelen yapıyor, keşke bizim ülkemizde aynen öyle olsa.. "Tekrar hatırlatalım, 3 aday kentin tanıtım videoları içinde olimpiyattın bir spor organizasyonu olduğunu anlayabildiğiniz bir tek Tokyo vardı. Son olarak doping: bugüne kadar olimpiyat tarihinde dopingden yakalanmış tek bir Japon sporcu bulunmuyor.Japonya’nın yatırım bütçesi olarak verdiği 4.4 milyar doların bir banka hesabında hazır duruyor olması, tesislerinin önemli kısmının hazır, yeni yapılacak olanların çoğunun portatif olması gibi unsurlar, İstanbul’un teknik zaafı olarak nitelenen ulaşım konusunda hiçbir sıkıntısının olmaması, teknolojik avantajı öne çıktı."
2020 TOKYO!

  
   "İstanbul’un, Mart ayında Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin Değerlendirme Heyeti ziyaretinde, hem gazetecileri, hem heyet üyelerini son derece etkileyen sunumlar, verilen güven, maalesef arada bir yerlerde etkilerini yitirdiler. “Arada bir yerler” hepimizin bildiği, odadaki fil, Gezi protestolarına hükümetin verdiği karşılık. Gezi protestolarına devletin en şiddetli tepkiyi verdiği Haziran başında, Tokyo’da binlerce kişi nükleer enerjiyi protesto etmek için toplanıyordu, hiç kimsenin burnu dahi kanamadan."

   Ha birde "doping: bugüne kadar olimpiyat tarihinde dopingden yakalanmış tek bir Japon sporcu bulunmamasının karşısında Operacion Puerto ile sistematik bir doping izlenimi veren İspanya ile son dönemlerde dopingin spora ne kadar bulaştığı açığa çıkan Türkiye…"
   2020 İSTANBUL Tanıtım videomuz bence baya baya tartışmaya açık. Olimpiyat tanıtım videomuz, bol camili, bol kapalı çarşılı, bol inşat alanlı, bol boğaz köprüsü manzarası var. Ne demişler yiğidi öldür hakkını yeme; voleybolcu kızlarımız, basketbol oynayan oğlanlarımız ha bide sokak arasında koşan kızımıza 2:57 uzunluğundaki videoda neredeyse 14 saniye yer verilmiştir. Hadi şu çatıdaki bisikletçi, balerin ve dansçılarıda eklesek toplam 20-25 sn yer verilmiştir. Bu gerçekten acı!

  
   Her ülke (biz hariç bunu birazdan açıklayacağım) vede her sponsorun sapması gerektiği gibi sporcuya/oyuncuya yapması gerektiği gibi maddi destek sağlar. Ayrıca sporcunun ailesi de üstüne düşeni yapar, desteğini ayan beyan belli eder hemde sonuna kadar yanında olur, kazansada kazanmasada.
   Devletin vede sponsorların desteklemediklerine gelecek olursa hemen örneği yapıştırıyim bkz. Derya Büyükuncu, birazdan anlatacağım üzere devlet bence spora ve sporcuya ne maddi olanak nede destek oluyor, sponsorların ne halt yediğini bilmiyorum. Derya B. son derece yetenekli vede başarılı olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde, adam londra olimpiyatlarına kendi parasıyla gittiğini vede bir daha olimpiyatlara katılmayacağını kendi söylemişti, ne kadar üzülmüştüm o gün :/
Derya Büyükuncu
 



   Gelelim benden çıkacak örneğe, yazın tatil için Akdenizi seçtim. Yaşım daha fazla ilerlemeden bir kaç spor dalı daha öğrenmek istiyordum ve teniste karar kıldım :) Nereden mi heves ettim; ilk baharın sonlarına doğru oturup Wimbledon izlersem, tabiki haliyle gaza gelirim. Ayrıca Maria'siz bi tenis maçı düşünemezken, Serena williams'ın kazanması beni tam anlamıyla dumura uğrattı, evde ulusal yas ilan ettim o derece üzüldüm. Tikli Nadal'a buradan selamlarımı yolluyorum, saç bantsız çok çirkinsin, bunuda eklemek istedim:) 

   Araştırmalarım sonucunda, bana en yakın, konumu deniz manzarası harika olan kortun belediye kordu olduğunu öğrendim, yazın sıcağında iki adımlık yere arabayla eniştemle gidiverdik. Kortların bitişiğindeki küçük kulübeye girdik, kıç kadar oda klimalı, sebilli falan belli ki belediye iyi bakıyor, halinden belliydi.



    Kortun saatlik fiyatının 25tl olduğunun, eğer hoca istiyorsam bu fiyatın 40 tl olduğunu söylediler, ha bu arada hocanında fiyatı da saatlik. Bu fiyatın pahalı olduğunu size rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer yeni bir spor dalı öğrenmek istiyorsanız çok çalışıp bol bol zaman ayırmalısınız. Benim en az o korta haftada 2-3 kere gelmem ve en az 1,5-2 saatimi orada geçirmem gerek. Hocayla birlikte haftada 2 kere ve 2şer saatten, bir ay gitsem 640 tl civarı patlıyor. Ha birde burası belediyenin kortu, benim ücretsiz girmem gereken yerde, resmen soygun yapılıyor..
  
   Daha ilerideki, gayet pahalı, köklü ve şehrin hemen hemen merkezi sayılabilecek otelin kortlarına gittik. Bana haftada 2 kez birer saatten, hocayla birlikte (kurs süresince, raketleri kendileri tedarik ettireceklermiş) bana sadece aylık, yalan olması ya 150 yada 180tl falan dediler. İki kort arasındaki uçurumu görünce şok geçirdim, beni belediye(devlet) kesinlikle spora teşvik etmiyor. Gezdiğimiz diğer belediye kortları, bazıları 20 bazıları 40tlye çıkan kort kiralama fiyatı verdiler.


   İnsanları sömürmekten, başka bir şey değil bu, ilk gittiğimiz kort kulübesindeki adamın neden klima, sebil ve çay ihtiyacı karşılanıyordu? Bir çok belediye işçisine kıyasla, kanımca zengin ve lüks içindeydi ayrıca suratsız vede ilgisizdi.. Daha sonra başka sebeplerden ötürü kursların hiçbirine gidemedim..

   Voleybola oynayan kızın (sporcu) şortu giydiği için metrobüste linç edilmesi, evet evet bu İstanbul'da metrobüste olmuştu. Unutmayın biz spora ve sporcuya önem veren insanların eseri. Bununla ilgili tonlarca örnek verebilirim.

   Ve son olarak Yılmaz Özdil'den bir alıntı "Dünyada, gençlerine spor bayramı armağan eden tek lider var, tek devlet var, Mustafa Kemal Türkiyesi… 19 Mayıs’ı yasaklayacaksın, sonra utanmadan, spor ülkesiyim diyeceksin öyle mi?"










Çünkü…
Önce olimpiyat değil...
Önce olimpik ruh…
Önce olimpik insanlık...
Sonra olimpiyat…
Ayrıca olimpiyatları İstanbul’a değil biz’e vermediler...



13 Eylül 2013 Cuma

Merhaba Blog V2

   Kendime az yer verdiğim önceki postumdan, utandım ve kendime biraz daha yer vermem kanatına vardım.Blog açma kararımı, PuCCa'dan almadığımı önceki postumda da belirtmiştim. Bence Selen blogunu kitaba dönüştürmekte büyük riske girmişti. Ne biliyim kitap tutmaya bilirdi. Ben bu riske girmezdim, birincisi risk almayı pek sevemem (bazı durumlar dışında), ikincisi blogum fazla okunsa bile  hani  ne biliyim biraz ego gibime geliyor. Biri gelip bana; -Hey blogunu kitaba dönüştürsene? + Niçin? -İnternete girmek bazen sıkıntılı oluyor, ayrıca her yerde rahatça açıp okuyamıyorum.
   Hayır bebeğim, hayır tatlım, tuvalette sıçarken blogumu kiap halinde okumana izin vermiycem:) Kendimde ego hissettim :)) Selen bana sponsor olsun, direk 8 milyo bastırıcam isteyen okur istemeyen okumaz, ben o sırada kıçımı Antalya güneşine vermiş sahilde, tropik meyve kokteylimi yudumluyo olucam. Birden hırçınlaştım nu fark ettim. Paranın gerçekten insanı değiştirebilceğini inanıyorum.



PuCCa'ya para seni değiştirdi demiyorum, zaten kendisini ne önceden, ne de ünlü olduktan sonra tanışmış konuşmuşta değilim. Kişiliği hakkindada pek bir şey söylüyemem. Ama twitterda herkese cevap vermediğini gördüm (ablamın contact kurma çabaları sırasında şahit oldum bu duruma), ayrıca imza günlerinde suratsız olduğunu duymuştum. (yorulmuştur diye düşünüyorum, empati yapmaya çalışıyorum, olmuyor..)

"Ne halin varsa gör" en etkili ayrılık cümlesi bence.. 
Kendine iyi mi bakarsın, Allah belanı mı verir beni bağlamaz artık anlamında.." 
Pucca


   Nerde kalmıştım, ha evet blog yazma kararını şöyle verdim; kendime az zaman ayırdığımı gördüm, yazmayı sevdiğimden, daha önce bir kaç makale yazmışlığım var, ayrıca velethene rp sitelerinde çok yazardım vede okumayı sevme unsurlarım beni buraya sürüklüyor.
   Okuduğum pek çok blogta gizliliğe herkesin önemverdiğini gözlemledim. Buna kendi tercihim olaraktan, bende önem vericem, gerekli yerlerde kendimden bahsedicem.. Gerektiğinde ayrıntılara giricem, gerektiğinde 'üff sanne slk' tiriplerine giricem. Sonraki postlarda beni tanırsınız. Umarım benim sizleri sevdiğim gibi sizlerde beni seversiniz :)


   Uzun zamandır aranıza katılmak istiyordum, cesaret edemiyordum, sürekli ortaya bahaneler atıyordum. Bunlardan biri: yaşadığım herşeyin sıkıcı olması vede hayatıma biri girince blog açmayı planlamamdı. Blogger arkadaşlarımdan biri bana; blog yazmak için hayatına birinin girmesini beklersen bu, belkide yıllar sürecek demesiyle, bu bekleyişimin manasız oldupunu bildiğim halde tekrar kafama dank etti, etraflıca düşüm ve yaptım. İşte burdayım..





Açıkcası, blog düzeni ve teknik desteği kimden alıcam diye biran bile düşünmedim direk aklıma " O Gay; Ben de" bütün bloggerların nabzını tutan ve herkese yardımcı olduğu gibi ek zamanlarında Güzin ablamız olup dert ortağımız olan o gay'cim,  blogumda bana yardımcı olur diye düşünüğüm adamımız askere gitti, yokluğu çok hissediliyor.. Umarım rahat vede sabununu düşürmediği güzel günler geçirir:)) Düşürede bilir, artık orası kendisine kalmış :)


                                                                      OGay'cimden, başka yardım alabileceğim, bir sürü güzel insan var burda diye düşünürken, ilk postumdan sonra bir kaç bloggera mesaj attım ve hepsi yanıtsız kaldı, kendimi seviyorum ve önem gösteriyorum, başkalarınında bana saygı göstermesini isterdim.. Neyse zaten muhtaç olmayı hiç sevmem, bence güzel gidiyorum, yani umarım güzel gidiyorumdur :)) Onun haricinde, blogumun bir kaç ayara ihtiyacı olduğunu düşünüyorum, sanırım bir kaç değişiklik yapıcam.  Aslında blogumun görünüşünden çok memnunum ama biraz daha özgün dursun istiyorum, bakalım elimden geldiğince bişiler kurcalıyacağım. Batarmıyım çıkarmıyım bilmiyorum :))

9 Eylül 2013 Pazartesi

Merhaba Blog!!


Blogumun ilk adımını daha atamadan bilgisayarımı bozdum, şuan blogumun ilk adımını köşe başı, köhne, windows8'den anlamayan, şişman bir bilgisayar tamircisinde (!)  blogumun ilk adımlarını telefonuma not ediyorum. Umarım yeni notebookumun içine etmez diye umuyorum. Aslına bakılırsa windows8 ve vista için ölüyor değilim, daha önce ikisini de kullanmış değilim. Ama yeni bir bilgisayar alacaksam en yeni ve en iyisini almak tercihimdir, son çıkan olaraktan windows 8 vardı ve kullanım bakımından hiç ama hiç sevmedim. Bu arada bilgisayarın hallolması (belkide içine edilmesi) 1 saati bulurmuş, babamda zaten benimle gözükmekten pek hoşnut olduğunu söylenemez yada ben öyle hissediyorum bilemiyorum, şişman adamla yalnız bıraktı gitti beni.

Aslında tam olarak bu kısımda kendimi tanıtmam gereken yerde, bir yandan size dert yanıyorum ve aynı zamanda yeni bilgisayarımı övüyor, işletim sistemiyle koltuk kabartıyorum :)) Tabi bu sırada şişman bilgisayarcımız benimle muhabbete girme çabarında , aynı zamanda da her dükkana gireninde selamün aleyküm diyerek girmeside cabası. Ne var bunda Tanrı'nın selamı diyecekleriniz olacaktır mutlaka, maalesef şimdi değilde daha sonralarda yapacağım.


Aslında sizlere bahsedeceğim çok şey var, tabi ki herkes gibi bende bende nereden başlayacağımı bilmiyorum. Neredeyse herkes öyle bir cümle kurar "Nereden başlayacağımı bilmiyorum" biri bana böyle bir cümle kurduğunda benim aklıma gelenler; (eşcinsel blogları için) "Wow inanılmaz bir sex hayatı olmalı yada bir sürü sevgilisi vardır kesin" hatta ve hatta farklı bir yaklaşım olarak "Pavyonlara düşmüş, şimdi de sigara yakıp bana acı dolu hayatını anlatacak" diye düşünürüm, benim için bunlardan hiçbirini düşünmeyin. -hee o zaman "Merhaba yeni PuCCa vakası" hayır oda değil :))
Benim ne onlarca sevgilim oldu nede her hangi bir cinsel yaşama sahip oldum (bu sırada g*t kadar, dükkana girip çıkanınım hesabı yok, şekilden şekile girerek özürlü hareketlerle yazmaya devam ediyorum, gülünesi durumlardayım) o kadar sıradan bir gay hayatım var ki kendi kendime öyle acıyorum ki.. Hayatıma birileri girsin diye çok uğraşıyorda değilim. Çirkin olsam gam yemiycem, ablam İstanbul'a gelsemde ajansa yazılsam diye kırk takla atıyor. Yolunda gitmeyen bir şeyler var ve ben bunu çözemiyorum. Üstümde büyü falan mı var diye düşünmedim değil..

İhtiyacım olan şey tahminimce: mutluluk veya huzur. Mutluluğu her yere heran yakalıya bilirsiniz. Eğer pozitif biriyseniz ve küçüklüğünüzde oyun hamurları ile  çok vakit geçirdiyseniz mutluluğu bir nesnede bulabilirsiniz. Ama gerçek sevgiyi sadece bir canlı sunabilir. Öyle çok ihtiyacım var ki birbirinin sarılmasına, beni kollamasına, sevgiye öylesine açık ki..

Yatarken yastığa sarıldığınızda, huzur hissedersiniz. Onun seni, sevgiye boğmasını istersiniz ama olmaz. Çiçekleri sularsınız, yapraklarındaki tozları şev katle silersiniz, dişicik organla sapı döllersiniz ki güzel çiçekler açsın, gördükçe mutlu olursunuz. Beş gün sonra çiçek ve yaprakları solar, o mutlu olmuştur; kendi türünü devam ettirdiği için, biz üzülmüşdür; zamanı gelip de, solan çiçeği görünce. Muz yerim/yeriz mutlu olmak için, 10 dk sonra geçer bütün mutluluk, boğulana kadar muz yemek isteriz/isterim ama alerjiden ölmek istemem.
Bence bir şeyi elde etmek önemlidir tabiki, lakin daha önemli bir şey varsa oda elde tutmaktır. Gün içinde mutluluğu yakalıyabilirsiniz, peki onu gün boyu elinizde muhafaza edebilirmisiniz?


Neşe saçan, mutlu olan insanlara her zaman bayılmışımdır ve hep onlardan olmuşumdur, etrafa pozitif enerji saçmayı, espriler yapmayı, insanların günlerinin güzel geçmesini isterim. Hiç bir zaman insanların gününün içine çok afedersiniz sıçmak için plan yapan somurtkan bireylerden asla olmadım vede olmayacağım. Beni her ne kadar kendilerine benzetmek isteseler de ben onlara her zaman tebessüm ettim vede edeceğimde, dayanabildiğim kadar dayanacağım. Bu ne kadar sürer bilmiyorum ama, uzun bir süre dayanabileceğim gibi duruyor. Asla ve asla gri olmayacağım..