8 Ocak 2015 Perşembe

Shades Of Blue




  
   Bendeki yazma aşkını fark ettiğinizi umuyorum. Açıkçası gece herkes yattıktan sonra yazacak zamanım oluyor. Gündüz kendimi o kadar da rahat hissettiğim söylenemez. Umarım gelip geçici bir his değildir çünkü anlattıkça biraz daha rahatladığımı hissediyorum. Hayır olsun..

   İstanbul'da işlerin nasıl yürüdüğünü yeni yeni öğrenen biri için hiç bir şeyi yadırgamayın. Evimizi bulup yerleştikten sonra, yeni kolilerin içinde yatıp kalkmaya başladık tıpkı Sakarya'da olduğu gibi fakat daha bir yerleşik düzen olduğu için evdeki her şey yerli yerine konuldu. Normal ev havasına bürünüldü. Ama mesela benim odam da 10-15 tane koli duruyor. Onların üstüne elbiselerimi falan katlayıp koyuyoru gayet kullanışlı. Aslında evimizde herkesin eşya koyabileceği koca bir gar dolap var ama ben acı tasyon mu yaptığımdan yoksa eşyalarımın kendi odamda olmasını mı seviyorum bilmiyorum. Benim hiç gar dolabım olmamıştı nede olsa :/ Evde besleme muamelesi görüyorum yemin ediyorum size.

   Ek yerleştirme ile yerleştiğim için benim okul hayatım 2-3 hafta daha geç başladı. Ablamın dediği gibi dönem bitiminde okula başladım gibi bişi oldu. Eğitim sistemindeki bir saçmalığa daha tanıklık etmiş bulunuyordum. Yanılmıyorsam Ekimin ortalarıydı ben okula başlamam. Ben ki yardakçılarımsız hiç bir yere çıkmayıp evde oturan ben İstanbul'da yardakçısız, korumasız ve ordum olmadan kalmıştım. Bana seslenildiğinde dönüp bakmayan, soru sorulduğunda takmayan, sınıf yeri soranları tersleyip yerin dibine sokan ben daha sonra ilk defa yalnız başıma okula gittim. Heyecandan ishal oldum mu ah ah ne münasebet, biraz mayhoş oldum diyelim. Okulun olduğu dura gittim  oradan yakın bir yerden okula servis kalkıyor, onu buldum okula gittim. Tam saatinde okuldaydım tamam çok hoş çok güzel bir sorunum çözüldü. Peki ya diğer sorun sınıf nerede? Hayır kimseye de soramıyorum aptala malum olur ya önceki günden bir twit okumuşum "Sınıfının yerini bilmiyorsan ben mi yardımcı olucam, okula gelme o zaman kardeşim" ne var söylesen g**atın oğlu :D Sonuçta yardımlaşmak falan filan sonra kuyruğumu soktum bacaklarımın arasına gidip küçücük okul yerleşkesinde sınıfını bulamayan ergenler gibi gelip geçen bir çocukla kıza sordum

-"Pardon 215B nerede biliyor musunuz?"
+"215B mi ıhmmm öhö ıhmmm öyle bir sınıfın olduğundan emin değilim. İyi günler."

   Kaldım mı orada dım dızlak. Başladım kat kat gezmeye bütün sınıflara bakmaya başladım. 2. kat 3.kat 4. kat 100 sınıf gezdim galiba. Sıra diğer binada 1.Kat 2.Kat 3.Kat  Aha yeminle buldum. Şimdi 3. sorun tam tamına 40 dk gecikmiştim derse girmelimi girmemeli mi? Dersin ortasında cart diye girip herkes bana bakmalı mı bakmamalı mı? İnsanlar beni süzmeli mi süzmemeli mi? İlk ders saatine hazır mıyım değil miyim? Saçımı sağa mı atmalı sola mı? İçeride yakışık- hah ben hemen gireyim zaten neden bekliyim ki Allah bilir kaçta çıkarlar. Öküz gibi bodoslama içeri girdim. Tabi ben filmlerde dizilerdeki gibi kapı çalmadan girildiğini sanıyorum sonuçta üniversite burası daha elit kültürel birler kimse kapı çalma gibi bir taşra alışkanlığı umursamaz sanıyordum. İçeri girdim herkes serbest giyinmişti. -Şaka yaptın *.* :D-

-Hoca; "Yalnız kapıyı bir daha ki sefere çalalım, lütfen."
+"Özür dilerim."
-Hoca; "Sen Boleyn Boy?"
+Evet benim (Bu sırada herkes ölümüne kesiyor beni)
-Hoca; "Boleyn sabah eğitimine ....
.
.

   Aman Allah'ım o köşede kim oturuyor. 14 Tane Ayet el kürsü okudum diye sen bunları mı çıkarıyorsun karşıma Rabbim. Hatim indirseymişim neler gelirmiş kim bilir. Sen beni nelerle sınıyorsun.. O bir taş. Mavi gözleri ile gözlerim bir çakıştı ki tam ortamızda bir big bang gerçekleşti,  ve zaman durdu. Yemin ediyorum zaman durdu. Gözlerimi bile henüz kırpıştırmamıştım, neden böyle oldu ki? Arkadaki boş sıraya giderken gerçekleşti bu. İstemsizce sol tarafıma baktım. Ve ondan sonra ben yoktum. İşte tam onda Einstein'nin ne demek istediğini anlamıştım. Bir sonraki adımımı nasıl atmıştım hiç bir fikrim dahi yok? Fiziğe karşı gelemiyordum. Ama tek bir bakışta, maviliklerde kayıp olurken sarı yapılmış saçlarını da, geniş omuzunun yanlarında da t-shirtünden fışkırmış kol kaslarını da görebilme imkanım olmuştu. Kaşlarını kaldırmış, gözlerini yukarıya dikmiş yanından geçen bana bakıyordu. Daha sonra diğer bir adımımı attığımda o tek taraflı elektriklenmeden alacağımı almıştım. Bir sonraki plan bu çocuk benim olacaktı.


   Sırama oturduktan sonra düzme eleme işlemine geçmiştim. Sürekli telefonuyla ilgiliydi. Bu tiplemeyi gayet iyi biliyorum yeni bir ortama girdiğinde, telefonun elinden düşmez, menüye girip çıkarsın, arada galeriye göz atarsın, instagram da saf saf gezersin, whatsapp'ta birilerine sataşırsın. Ok elimizde ne vardı; biraz çekingen, ortama ısınmaya çalışan bir cool ve mütevazı bir çocuğumuz vardı. Tabi ben bu sırada gerçekten istemsiz bir şekilde arka sol çaprazına oturdum , sınıfın geri kalan iki duvar dibinde ortada 2-3 kişi ve BİZ ay pardon ben ve o (sanırım ben bu çocuğa zippolu yada mavi göz diyicem)  :D Çocuğun fotoğrafını çektim bütün yardakçılara attım tescillendi onaylandı. Daha sonra derste hoca benim ingilizce seviyemi ölçmek için bana laf attı, küçük bir sohbet ederken bir kaç arkadaş sıkılmış olmalı

-" O zaman biz çıkalım siz rahat sohbet edelim"
+"Hahah  yok estf. olur mu öyle şey"

   Yani Türkçe'si sana ne geri kafalı, s***** git istediğin yere seni ingilizcemle s*****m, sana soran oldu mu, sen dur ben bu okulda bir çevre edinip köleler edineyim senin burnundan getirmeyen şerefsiz, madem İngilizce bilmiyorsun hazırlığa git - ha bura hazırlık mı pardon. O gün birine hem aşk tohumları ekerken başka birine nefret tohumları ekmiş oldum.

-Hoca; "Senin seviyen daha üst seviye bu sınıf sana göre değil."
+"Ah öyle mi teşekkür ederim onere oldum"

   Aslında o bana laf atan arkadaşta onere etti ama ben onu onere olarak daha sonra aldım. O günden sonra o zat bana kötü davrandığı için böyle bir nefret olayına girdim ben. Her neyse şuan hatırlamıyorum o gün içinde sanırım hoca benim vurulduğum çocukla da konuştu onun seviyesi de üst seviyeydi, en azından hoca ona da öyle dedi. Zaten sınıfın genelinden de anlaşılıyor. Kimlerin iyi kimlerin kötü olduğu, sınıfta bir ikimiz çok iyiydik  daha bir çocuk da ortalamaydı geri kalan sıfır İngilizceydi. Ders arasında o sınıfın önündeki oturakta oturuyordu bende gittim yanına. Telefonla uğraşıyordu. Damn it.

 -"Senin ingilizceni neye borçluyuz?" dedim.
 +"Yabancı dizilere..."

...

   Daha sonra başladı teneffüste bir süre tek takılma dönemleri, başladı yardakçısız dönemler, başladı başta beni direk ibne olarak adlandırmalar. Ah boş ver dedim kendi kendime, pls be cool. You are always  cool dedim. -Doğru mu dedim emin olamadım ama yine de dedim- Öğretmenin masasına ilerledim sinsice a bakın orada ne var sınıf listesi. Ihm ben en sondayım ve koyu bir çizgi ile alt tarafta kalmıştım ıhm ben tek değildim 7 kişi falan vardı benimle birlikte. Olayı kavramam kısa sürmedi ek yerleştirme ile gelenler koyu bir şeritle alt tarafta bırakılmış üst tarafta ise normal yerleşimler. Telefonuma baktım, tuş kilidi, kamera. Etrafta bakan biri var mı? yok. 2 Poz aldım.

   Eve geldikten sonra sınıftaki bütün erkekleri bütün sosyal medya hesaplarımdan engelledim. Benimle dalga geçiçeklerdi her hallerinden belliydi. Sonra zippolu mavi gözlü çocuğumuzu buldum. Bu nasıl bir vücut Allah'sızın oğlu. Ağızımın suları çeneme kadar aktı gitti. Twitterinı biraz zor buldum, şiirle de ilgiliydi aynı zamanda.. Diyecek bişi yoktu. on sıfır önde değildi o hep öndeydi. Onu engellemeye gerek yoktu, o dalga geçmezdi tam bir beyefendiydi. Eğer onu engelleseydim ben kendimi affetmezdim bu kadar düzgün birine bunu yaptığım için. Zekiydi, akıllıydı, terbiyeli, oturmasını kalkmasını biliyor, konuşmasını biliyordu.

   Tanrı onu yaratırken sanki benimde fikrimi almış gibiydi..
  

3 Ocak 2015 Cumartesi

Zaman Yolcuları




   Mutlu seneler :)
Umarım bu yıl, hep bana olur :D Çünkü genelde hiç bana oluyor.
2015'den çok büyük umutlarım var cidden. Aslında hiç bir istek listesi yapmadım, ama ne isterim diye düşündüğümde hemen aklımda bir çok şey şekilleni veriyor. Anlayacağınız istek listem oldukça uzun.. Her seferinde de yenileri eklenecek, Tanrı'ya karşı ne kadar yüzsüz ve doyumsuzuz değil mi..


  Hımmm höömm öhöm nerede kalmış idik. Ya ben size hazırlık muafiyet sınavındaki uzun boylu sportif çocuğu anlamış mıydım? :D Ya geçen bir blogger arkadaşımız bir yazı yayıklamıştı. Şuan bakındım ama bulamadım sanırım Beyinsiz Gay yazmıştı. Açık öğretim sınavında bir çocuk görmüştü ve sınav boyunca onunla ilgili hayaller kurduğundan falan bahsetmişti. Bu olay sanırım herkes de olan bişi yoksa Beyinsiz Gay ile ben anormalim. Yakışıklı / Çekici birini görünce kafamın içinde aklınıza gelemeyecek fanteziler türüyor, anlatsam beyniniz kafanızdan çıkar koşarak uzaklaşır.

      O yüzden ben bir sınava falan gireceğim zaman, kimseye bakmamaya çalışıyorum. Ama nafile genelde millete iş atmaya çalışan ve umursanmayan ve bunu adı gibi bilen ben kafasında Ya o çocuk ölümüne seni kesiyorsa? gibi sorular oluşuveriyor. Gel de bakma şimdi..
   Sınava gireceğim sınıfı zar zor bir öğretmen eşliğinde bulabildim. Sınıfa girdim en arka sıraya yerleştim. En ön sıraya asla oturmam. Aklımdaki deli sorular o zaman yine devreye giriyor (Ya kambur duruyorsam? Saçım düzgün duruyor mu arkadan? Çok mu bacak bacak üstüne attım acaba dur ben bir de bacaklarımı açarak oturuyim, metrobüsteki erkekler nasıl oturuyordu ha tamam biraz da böyle.) Hayır katatonik şizofreni değilim. Sadece birazcık görselliğe ve dış görünüşe önem veriyorum diyelim :D Arkada gelip geçeni keserken lacivert kaza tarzı ama çok kalın olmayıp kas grupları belli olan yakışıklı bir yüze sahip olan bir çocuk geldi. Lanet olası sınav politikam alt üst olmuş. Sınav zamanı bakire rahibeler gibi etrafa bakmadan başımı öne eğip sınava giren ben büyük bir hata yapmış ve çocuğu öyle bir süzmüştüm ki 41,5 numara ayakları olduğunu bile öğrenmiştim ve çocuğu kuş başı doğramaya başlamıştım bile.. 2 İngiliz hoca gelip son derece aksanlı bir şekilde herkesin dışarı çıkmasını söyledi. Ben kalktım eşyalarımı toplayıp çıkıyorum dönüp baktım herkes hala duruyor.  

Çocuğu keserken ben.
   Lacivertli çocukta oturuyor ben tabi üzüldüm çocuk ingilizce bilmiyor üf lanet olsun. Bu çocuk hazırlık okurken ben birinci sınıfa geçicem diye içten içe bir hüzün keder. Hoca bir daha ingilizce olarak çıkın dışarı dedi ve sınıf boşaltıldı. Sınıfın tam karşısında bulunduğumuz binayı karşı binaya başlayan her tarafı cam bir köprü var. Köprünün uzunluğu yaklaşık 20-25 adım bir şeydi, genişliği ise 4 kişi yan yana rahat geçerdi. Çok merak ettim buradan bahçe nasıl gözüküyor diye. Duvarın bittiği köprünün hemen başladığı cama yanaştım, camla aramda bir karış mesafe var. Okul çok hoş gözüküyor, tam hayal ettiğim üniversite hayatı bazıları çimlerde oturuyor bazıları pufların üstünde güvenliğin kulübesinin yanında bir kız kedileri besliyor, yazın sonları olmasına rağmen güneş de rüzgarda kendini belli ediyordu. Ben manzara dalmış mutluluk hayalleri çıkarıyorken biri omuzuma sürtünerek ateş çıkarmaya çalışıyordu galiba bunun başka açıklaması olamazdı. Koridordan 4 kişi yan yana rahat geçebiliyordu ama bu omuzuma sürtünen zat, koridorda hiç yer yokmuş ve tek cam benim baktığım cammış gibi dibime geldi. İster istemez rahibe çizgimden çıkmak zorunda kaldım. Aman Allah'ım bu nasıl bir parfüm kokusuydu harika.. İkinci lacivertli aşkım olmuştu resmen. Güzel bir yüzü vardı. Sakallarını kesip gelmişti, belliydi. Olsa olsa benimle tanışmak istiyordu yada heyecanını atmak istiyordu, konuşup rahatlamak ama yüz vermedim. Her tanışmam uğursuz bir şekilde gidiyorken, tanışmak istemedim..   Daha sonra sınava girdim aklımda o vardı. Beyinsiz Gay'in anlattığı gibiydi. Sınav boyunca onunla birlikte oldum. Dikkatim yerinde değildi. Ona bakıyordum.16 aldım. Belki o geçmişti yada ders saatlerimiz farklıydı. Bilemiyorum. Şimdi görsem tanımam bile..
Bunları neden anlattım onu bilmiyorum..